GÖLYAZI




Gölyazı, Bursa’da Uluabat Gölü içinde adacıklardan oluşmuş bir balıkçı köyü. Her ada gibi insanı çeken, fotoğraflara masalsı olarak yansıyan bir yer. Özellikle bahar aylarında, sular yükselipte ağaç gövdelerini içine aldığında ve leylekler de yuvalarını yapmaya başladığında bu köyü ziyarete gelin.
Eski bir Rum köyü olan Gölyazı’da o dönemden kalma evler ile, yeni betonarme binalar iç içe. Bir zamanlar köyü çevreleyen surlar ise ya yıkılmış ya da yeni yapılan evlere duvar olmuş. 
Çeşitli fotoğrafçılık kulüpleri Gölyazı’ya günün doğuşunu fotoğraflamaya gelir. Benim de fotoğraf çekerken mutlu olduğum, vakit geçirmekten zevk aldığım favori yerlerimdendir.
Ayna etkisi yapan gölün durgun suyu, etrafını kuşatan dağlar ve sabahın erken saatlerinde vira veren balıkçılar çok güzel fotoğraf karelerinin çıkmasına sebep oluyor.





Arabayla İstanbul-Gölyazı arası 193 km olup ,yaklaşık 2 saat 50 dakika sürüyor. Araçla belli bir yere kadar içeri girebiliyorsunuz. Çünkü adada araba park etmek için yeterli kapasite yok. 
Gölyazı Köyü de, Bursalıların haftasonu kahvaltısı için tercih ettiği yerlerden. Özellikle pazar günleri, göl manzarasına karşı bir serpme kahvaltı + gözleme yemeğe çok insan geliyor. Gölün kenarında, aile işletmesi, küçük, salaş cafe ve kahvaltıcılar, ve taze gözleme yapan mekanlar var. Genelde hepsi fiyat ve kalite açısından aşağı yukarı aynı seviyede yerler. Artık gözünüz nereyi kestirirse… Burada kahvaltı yapacaksanız, öyle ev yapımı peynirler, organik yumurtalar falan ummayın, manzara var ama kahvaltı bence sıradan.

                                                                        Gölyazı

Gölyazı’ya gelir gelmez, adacığın kıyıları boyunca sıra sıra dizilmiş sandallar ve önlerindeki kiralık tabelaları dikkatinizi çekecek. Gölyazı’da kadın erkek ayrımı olmadan herkes balıkçı. Kadınlar aynı zamanda gölde tekne gezintisi de yaptırıyor.
Fotoğraflarıma baktığınızda arka planda başka küçük adalar göreceksiniz. Uluabat Gölü’nde 11 ada varmış. En büyük ve ünlüsü bu taş köprü ile geçilen Halilbey adası. Bu adalardan yakın olan birkaçına balıkçıların tekneleri ile gidebiliyorsunuz. En klasik tur, üzerinde bir manastırın kalıntıları olan bir adaya ve nilüferlere gidiyor. Manastırın olduğu adaya çıkmak tarihi eserlere musallat olan defineciler yüzünden yasak. Bu adanın etrafında da nilüferler göreceksiniz. 

Sandalcılar 15-20 dakikalık tur boyunca hem sizi yarımada etrafında gezdiriyor hem de bölgenin tarihine ve dedikodularına dair enteresan bilgiler veriyor. Tur, nilüferlerin içinden geçerek, göldeki diğer irili ufaklı adaların olduğu yerlere kadar devam ediyor.


Vaktiniz varsa bir kere de adanın etrafını yürüyerek turlayın deriz. Zaten tüm kıyı şeridi yaklaşık 1.5 km olduğundan 15-20 dakikada bitiveriyor. 
Gölyazı Köyü’nün tarihi dokusu hakkıyla korunamamışsa da, sokaklarında dolaşmak çok keyifli. Gölyazı’da yaşayan halk gelirlerini balıkçılık ve zeytincilikten sağlıyor. Havanın güzel olduğu bir güne rastladıysanız gözleme, lokma, zeytin, zeytinyağı, iğne oyasıyla yapılan ürünlerin sergilendiği tezgahları göreceksiniz. Eşlerine yardım olsun diye kadınlar gelirlerini bunlardan çıkarıyorlar.

Zambak Tepesi

Güneşin batışını izlemeyi seviyorsanız, Gölyazı ve Uluabat Gölü’nü yukarıdan gören Zambak Tepesi en doğru yer. Yarımadanın karaya bağlandığı noktanın karşısındaki tepeye, meydandaki çay bahçesinden 10 dakikalık bir yürüyüşle ulaşabiliyorsunuz. Zambak Tepe’nin ismi de bölgede mübadele öncesi yaşayan Rumlara ait mezarların başına zambak dikme geleneğinden geliyormuş. Eskiden bu tepe bir Rum mezarlığı olduğu için ismi de Zambak Tepe olarak süregelmiş. Zambak Tepe’de günü batırıp, gözü doyurduktan sonra geriye  karınları doyurmak kalıyor. Gölün yayını ve turnası meşhur. Klasik olarak balıklar kızartılıyor domates biber sosuyla servis yapıyorlar. Burada yemiş olduğum turna balığının tadı hala damağımdadır.



Uluabat Gölü, planktonlar ve dip canlıları bakımından oldukça zengin. Göl, ekosisteminde bulunan canlıların beslenmesine ve üremesine olanak sağlıyor. Gölün hem daimi ev sahipleri, hem de misafiri çok. Bu misafirlerin en gediklisi de Afrika’dan yola çıkan, Arap Yarımadası’nı geçerek Türkiye’ye gelen leylekler.
Leyleklerin göç yolu üzerinde olduğundan göl ve çevresi tam bir leylek cenneti. Kafanızı kaldırdınız mı elektirik direklerindeki, bacalardaki yuvalarını görebilirsiniz. 2005 yılından bu yana her yıl Mayıs ayında, Gölyazı’ya sadece 6 kilometre uzaklıktaki komşu köy Eski Karaağaç‘ta, nam-ı diğer “Leylek Köyü”nde, Leylek Şenlikleri düzenleniyor.


250 yıllık Rum evleri, 700 yıllık ağlayan çınarı, sazlıklar üstünde sallanan o güzel kayıkları ve özellikle güneşin doğuşu ve batışını burada mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

Gölyazı'da gezilecek yerler:

  • Aziz Panteleimon Kilisesi: Oldukça küçük bir yer olan Gölyazı'nda görülmesi gereken ilk yapılardan biri Aziz Panteleimon Kilisesi. Yakın zamanda restore edilmiş olan kilise, köyün girişinde, sol tarafta kalıyor.
  • Göl Yazıevi: Göl Yazıevi, yazar, şair, çevirmen, araştırmacı ve akademisyenleri Nilüfer'de bir ev ortamında ağırlamak ve sakin bir ortamda çalışmalarını tamamlamalarına imkan vermek icin yapılandırılmış bir yer.
                            

  • Ağlayan Çınar: Gölyazı'nda mutlaka görmeniz gereken ilginç hikayesi ve heybetli görüntüsüyle karşınıza çıkacaktır. O kadar büyük ki, zaten kendisini görmemenizin imkanı yok. Yaklaşık 730 yaşında olan bu koca çınar, Halilbey Adası'na bağlanan köprünün hemen sol tarafında yer alıyor.
  • Halilbey Adası: Taş köprüden geçince tarihi Rum evleri ve bir zamanlar adayı çevreleyen surların kalıntıları ile sizleri karşılayacak olan Halilbey Adası, Gölyazı'nda gezebileceğiniz bir alan.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder