AUSTİN-SAN ANTONİO-NEW ORLEANS



20 Kasim 2015 tarihinde Austin'e gitmek üzere Houstin'den arabayla yola çıktık. Şehirin içinden geçen Colorado Nehri'nin muhteşem görüntüsüne sahip olan Austin, ABD'nin önemli müzik etkinlikleri ile bilinen şehirlerinden biridir. Güvenli olmasından dolayı yaşamak için ABD'nin en iyi şehirleri arasında sayılıyor. Texas’ın başkenti Austin şehrinde ülkenin en iyi üniversitelerinden biri sayılan University of Texas’ın kampüsü bulunmaktadır.  Öğrenci ve genç nüfusun fazla olması ise şehre büyük canlılık katıyor.


Texas State Capitol

Gezimizde ilk durağımız Capitol binası oldu. Binayı ücretsiz gezebiliyorsunuz. Binanın dışı göze çok hoş gelecek bir şekilde dizayn edilmiş. Bina içinde ana kubbenin altında Texas ile ilgili detaylı figürler varmış. Dört katlı binanın içe bakan balkonları, her yerden zemini görünecek şekilde planlanmış. İsterseniz ücretsiz rehber eşliğinde de bina gezilebiliyormuş, Biz binayı dışarıdan gördük. Bahçesinde oturduk.

Günümüzü nehir kenarında (Lady Bird Gölü) ve şehir içinde yürüyüş yapıp keşifte bulunarak değerlendirdik. Akşam ise yemek ve müzik için The Ossis on lake Travis'e gittik. Güneşin batışını izledik, yemeğimizi yedik. Gecenin sürprizi yan masamızda bir ODTÜ mezunu Türk kadını ile karşılaştık. İngilizle evli ve iki çocuğu vardı. Bizle sohbet edip, Türkiye özlemini dile getirdi.

The Ossis on lake Travis

 SoCo bölgesi - Bu bölge de kafeleri, restoranları ve ufak tefek alışveriş mağazaları ile çok kalabalıktı. Eğer Austin‘e gelirseniz SoCo bölgesine göz atmadan ayrılmayın.
Müzik ve film meraklıları için Waterloo Records mağazası çok geniş yelpazesi ile iyi bir seçenek olabilir.

Austin'in gezilecek yerlerinden biri olan Leydi Kuş Gölü, yıl içerisinde çok sayıda yerli ve yabancı turisti ağırlıyor. Göl etrafındaki kafe ve restoranlar, yürüyüş ve bisiklet yolu parkularının fazlalaşmasıyla bölge, tam bir eğlence merkezine dönüşmüştür. Austin gezi rehberinize Leydi Kuş Gölü'nü eklemeyi unutmayın.

Catedral Santa Maria

Austin'de bulunan bir Roma Katolik kilisesidir. Aynı zamanda kentin başpiskoposluk merkezi olarak faaliyet gösteren kutsal yapı, 1872 ve 1884 seneleri arasında tamamlanmıştır. 2,428 metrekarelik alanı kapsayan katedral, Neo-Gotik mimari tarzıyla Nicholas J. Clayton tarafından tasarlanmıştır. 1973 yılında Amerikan Ulusal Tarihi Yerleri arasına girmeyi başarmıştır ve şu anda ABD'nin en ünlü ibadethanelerinden biridir. 

Araba ile yaklaşık yarım saat uzaklıkta bulunan Hamilton Gölü de günü birlik bir gezi için görülecekler listesine eklenebilir.



San Antonio



San Antonio nehir parkı / Riverwalk


San Antonio şehrinin merkezinde kanallar açılarak yapılmış, içinde tekne turlarının yapıldığı nehir kenarındaki (River Walk) kafelerde içeceklerimizi  yudumlayarak gezimize başladık.
River walk, San Antonio Nehri kenarındaki muazzam bir yürüyüş yoludur. Sayısız bar, restoran, kafe, mağaza gibi işletmelerle dolu olan bölge  dört kilometreden  daha uzun yol ağına sahiptir.  San Antonio'nun en turistik yerlerinin başında gelen River Walk boyunca yürüyen yerli ve yabancı turistlerle karşılaşabilirsiniz. Bol bol fotoğraf çekmenizi tavsiye.
ederim.
San Antonio; ABD’nin önemli askeri üslerine ev sahipliği yapmasıyla da biliniyor. 1845 yılına dek İspanyol kolonisi olan bu huzurlu şehir, ABD-Meksika savaşı sonrasında Amerika topraklarına katılmış. Sokaklarında, rodeocuları ve sokak çalgıcılarına sıkça rastlayabilirsiniz. Önemli bir turizm merkezi olarak bilinen bu şehir NBA'da mücadele eden San Antonio Spurs basketbol takımıyla da tanınmaktadır. 
Hıristiyanlığı yaymak için misyonerlerin yaptırdığı misyon binalarının bazıları San Antonio Misyonları Ulusal Tarihi Parkı’nda da görülebilir. Binalar 17. ve 19. yüzyıllar arasında inşa edilmiş.
2005 yılında 250. yaşını kutlayan Concepsión binası bugüne orijinal haliyle ulaşmış, freskler görülmeye değer. Ziyaretçi merkezi 18. yüzyılda yapılan ve misyonların içinde en büyüğü olan San Jose’de.

Alamo Kalesi

Alamo Kalesi

Alamo Kalesi, Teksas Devrimi sırasında kanlı çarpışmalar yapılan kaledir. 1718 de İspanyol din adamları tarafından San Alamo misyonu olarak kurulmuş, 1792 tarihinde kaleye dönüştürülmüş.
Dünya  Kültür Miras Listesinde yer almış olup, bölgeye gelen turistlerin ilgi gösterdiği bir yerdir. Yerlilere Hıristiyanlığı öğreten misyonerler için İspanyol din adamları tarafından inşa edilmiş olup ilerleyen yıllarda dini özelliğini kaybetmiştir..

Marriage Island San Antonio Nehri’nde küçücük bir adacık. Kalp şeklinde olması onu evlilikler için özel bir mekânı kılmış. Hemen her gün bir evlilik töreni var. 


Botanik Bahçesi

Çeşitli etkinliklerin düzenlendiği, rengârenk bir ortamın sunulduğu botanik bahçesi görülmeyi hak ediyor. Fotoğraf çekebilir, kendinizi sessizliğin ve huzurun kollarına bırakabilirsiniz.  Sahip olduğu bitki çeşitliliği ile her mevsime hitap edebiliyor.

San Antonio SeaWorld

SeaWorld dünyadaki benzerlerinin içinde en büyüklerinden biri. Hemen tüm deniz canlıları ile göz göze gelebildiğiniz parkta yunus, balina ve fok gibi sevimli dostların gösterilerini de seyredebilirsiniz.

 

San Fernando Katedrali

Gezmeye şehrin ana meydanından başlayabilirsiniz. Burası aynı zamanda pek çok etkinliğin de düzenlendiği alan. Yeme-içme yerleri ve alışveriş olanakları ile River Walk’a rakip. Meydanda en çok ilgiyi San Fernando Katedrali çekiyor. Şehrin sembollerinden, o kadar ki halk 1738’de inşa edilen katedral için “Şehrin kalbi ve ruhu” diyor. Gezmeden önce şehri kuş bakışı görmek isterseniz Amerikalılar Kulesi’ne çıkın. 1738 yılında inşa edildiği düşünülen gotik mimariye sahip katedralin içersinde tarihi tablolar ve etkileyici freskler dikkati çeker.


The Torch of Friendship


McNay Sanat Müzesi

Mü­ze­ler­den hoş­la­nı­yor­sa­nız ilk sı­ra­yı McNay Sa­nat Mü­ze­si­’ne ve­rin. San An­to­ni­olu­lar bu mü­ze­nin tüm ül­ke­de­ki en iyi ve en zen­gin mü­ze­ler­den bi­ri ol­du­ğu­nu söy­lü­yor­lar. 
Mü­ze­nin et­ki­le­yi­ci bir ko­lek­si­yo­nunda Van Gogh, Pi­cas­so, Ce­zan­ne ve çağ­daş sa­nat­çı­la­rın eser­le­ri­ni gö­re­bi­lir­si­niz. San An­to­ni­o Sa­nat Mü­ze­si ise ken­di­si­ne ev sa­hip­li­ği ya­pan bi­na ile de dik­kat çe­ki­yor. An­tik dö­nem, La­tin Ame­ri­ka ve As­ya sa­na­tın­dan tem­sil­ci­le­rin oluş­tur­du­ğu  ko­lek­si­yo­nun ser­gi­len­di­ği ya­pı es­ki­den bir fab­ri­kay­mış. 


San Antonio’nun ABD’nin en sevilen alışveriş şehirleri listesine kolayca girmesini   fazla olan AVM ve Outlet mağazaları sağlamıştır. Antikacılar ve sanat galeri de rahatlıkla ulaşabileceğiniz. Pazar yerleri ve bit pazarlarını gezmenizi  de öneririm.



Sonuç olarak San Antonio: Meksika havasını en iyi hissedeceğiniz şehir. Nehir (Riverwalk) etrafındaki restoranlar, Majestik  Theatre,San Jose Manastırı ve meşhur Alamo Kalesi şehrin önemli merkezleri. Alışveriş yapmak niyetindeyseniz eyaletin en büyük outlet’i San Marco’ya bir tam gün ayırabilirsiniz. San Antonio ile Austin’in ortasında yer alıyor.  



NEW ORLEANS


St.Louis Cathedral


23 Kasım 2015  tarihinde New Orleans'a gittik. Üç gece konakladık. Müthiş kahvaltıcıları, caz cafeleri, nehir gemileri, parkları, karnavalları, antikacıları ve mezarlıkları ile hatıralarımızda  yerini  aldı.

Amerikan cazının doğum yeri olan  New Orleans'ın içinden ABD’nin en uzun, dünyanın dördüncü en uzun nehri olan Mississipi geçiyor. Dolayısıyla Mississipi nehri kenarından biraz yürüyebilirsiniz. Şehrin en önemli caddelerinden biri Canal Street. Yeni New Orleans (iş merkezleri) Canal Street’in bir tarafında, eski New Orleans (turistik yerler, French Quarter) caddenin diğer tarafında konumlanmış. Canal Street`in ilginç de bir hikâyesi var. Zamanında kentin içinden geçen Mississipi ile kentin kenarında kurulduğu Pontchartrain Gölü’nü birleştirmek istemişler, ancak kanalı bitiremeyince caddeye dönüştürmüşler. 


Steamboat

French Quarter’in en gözde, en kalabalik, en renkli, en gösterişli sokağı ise Bourbon Street. 4-5 kilometre uzunluğundaki bu caddede ne ararsanız var; barlar, kulüpler, yetişkinler için şovlar, canlı müzik, cansız müzik, hediyelik eşya dükkânları, sokak dansçıları, sarhoşlar, ayıklar… Fritzel’s ve Sing&Sing bu sokak üstünde caz ve blues dinleyebileceğiniz yerler. 

Bourbon Street genellikle turistlere hitap eden bir cadde, daha lokal takılmak isterseniz, yine canlı muziğin ve dans gösterilerinin olduğu Frenchmen St.`e gidebilirsiniz. Biz gitmedik ama “Spotted cat” tavsiye edilen mekanlar arasinda.



French Quarter`da bir başka yapılması gereken şey ise French Market`a uğramak. French Market 19.yy başında, Mississipi nehri aracılığıyla şehre gelen gemilerden çıkan mallarının satışı için kurulmuş bir pazar. Şimdiki haliyle, daha çok hediyelik eşya alınacak, turistik giysi ve eşyaların satıldığı bir yer haline dönüşmüş. French Quarter şehrin en can alıcı bölgesi.  Buradaki evlerin balkonları da buraya ayrı  bir güzellik veriyor. Burada geçirilen süreye bağlı olarak hemen yakındaki Audobon Park’taki hayvanat bahcesi veya Canal Street’in bitimindeki nehir kenarındaki akvaryum da gezilebilir. Yine burada bulunan Riverwalk Shopping Center’da alışveriş yapılabilir.


New Orleans Museum of Art

Her Amerikan şehrinde olduğu gibi New Orleans’da da irili ufaklı bir sürü müze var. Ayrca bizim yapamadığımız swamp turunu yapıp timsahlarla fotoğraf da çektirebilirsiniz. 

Yine 19.yy. dan kalan başka bir yer ise Jackson Square. Place d’ Armes adıyla kurulan meydan iç savaş sırasında Andrew Jackson adına bir General`in ismi ile değiştirilmiş. Bu meydanda sürekli sokak müzisyenleri, ressamlar, falcılar oluyor. Ayrıca meydanın güneyindeki Decatur St. üzerinden faytonlara binerek küçük bir şehir turu da yapabilirsiniz.


Benim en çok beğendiğim yerlerden bir diğeri ise Garden District bölgesi. Burası New Orleans`lı zenginlerin yaşadığı bir bölge. Koskocaman bahçeler içerisinde, en az iki katlı, sütunlu, ferforje süslemeli değişik evler var.

Garden District




Caz`ın başkenti. Hava alanının adını da Louis Amstrong koymuşlar. Aynı ad parka da verilmiş.  Hiç susmayan bir şehir New Orleans, her köşede farklı bir müzik çalıyor.

Caz`ın kökeni Afrika’dır. Doğduğu yer ise New Orleans`daki Kongo Meydanı olarak kabul edilir. Caz dinlemek için Preservation Jazz Hall`a gidebilirsiniz.

Lois Armstrong Parkı


Lokanta Tavsiyeleri:

– New Orleans’a özel “beignet” tatlısıyla meşhur Cafe du Monde’a da mutlaka uğramalısınız. Beignet için şerbetsiz lokma tatlısı diyebiliriz, üzerine bol pudra şekeri serpiliyor ve kare formunda.– Bourbon Street üzerinde Acme Oyster House. Kapısında her daim kuyruk olan, geçmişi 1900’lerin başına kadar giden bir yer. Biz yedik. Fazla bir fark bulamadık bizim Lokma tatlımıza benziyor.

– Court of Two Sisters Bourbon Street üzerindeki başka bir meşhur restoran.

– İtalyan şef Duke LoCicero’nun restoranı Cafe Giovanni


Mardi Gras, Rio Carnavalı`ndan sonra dünyanın en eğlenceli festivali olduğu söylenen, dünyaca meşhur bir festival. New Orleans’ın bu en büyük tatilinde her yer kapanıyormuş, tüm sokaklar insan seliyle dolup taşıyormuş. Bourbon Street üzerindeki evlerin balkonlarından aşağıya Mardi Gras boncukları atılıyor ve aşağıdan geçenler üstlerini açıyormuş. Kısacası mor, yeşil ve altın sarısı renklerdeki Mardi Gras boncukları kutlama boyunca “para” yerine geçiyor ve bu para karşılığından her tür çılgınlık satın alınabiliyormuş. Biz şükran günü kutlamalarına denk geldik. Boncukları kapmak için büyük çaba harcadım.




Nehir gemileri Mississippi`ye bir hoşluk katıyor. Eski tarz bu gemilerle nehir turu alıp seyahatinize bir farklılık katabilirsiniz. İçinde yemek yiyip konser izleyebilirsiniz. Ama biz  nehir turuna  katılmadık.  


City of the Dead


Biz Şükran Günü olduğu için açık olan bir mezarlığı ziyaret edebildik. Bizim için ilginç bir deneyim oldu. New Orleans mezarlıkları şehrin mutlaka görülmesi gerekenleri arasında. Şehir su seviyesinin altında olduğundan ve çok sık su baskınına maruz kaldığından, ölülerini toprağın altına değil toprağın üstüne yüksek mezarlıkların içine defnediyorlar. Ne kadar zenginseniz mezarlığınız da o kadar ihtişamlı oluyor çünkü genellikle mermer veya granitten yapılan bu mezarlar çok pahalı. Yoksullar için ise apartman gibi çok katlı mezarlıklar yapmışlar.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder